İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Şeker Üretimi ve Elazığ

Konu “Şeker”…

Şeker de öyle bir konu ki, hani derler ya varlığı bir dert yokluğu ayrı bir dert.

Ancak başlarken hemen söyleyeyim bu yazıda şeker hastalığından değil, şeker üretiminden bahsedeceğim.

Şekerde yoğun bir tartışma yaşanıyor. İklim değişikliği mi dersiniz, tüm dünyayı etkileyen gıda krizinin yansımaları mı dersiniz,  önceki yıllarda yapılan şeker fabrikalarındaki özelleştirmelerinin etkisi mi dersiniz (belki özelleştirmeyi yapanlar bugün ‘keşke’ diyor da olabilir) ya da kulislerde konuşulan ithalat yetkisinin devlet kurumlarına değil, ihracat yapan özel şirketlere verilmesinin doğurduğu gibi sorunlar mı? Neticede çokça gündeme gelen bir tadı kaçmış bir şeker sürecini yaşıyoruz.

Bu tartışmalar bir kenarda dursun. Ben konunun üretim boyutuna dikkat çekmek ve özellikle de şeker üretiminde önemli şehirlerimizden biri olan Elazığ özelinde yaşanan durumdan bahsetmek istiyorum.

Elazığ, tıpkı Türkiye gibi üç tarafı suyla çevrili bir yarımada yapısına sahip bir şehrimiz. Doğal olarak normal şartlarda su sorununun olmaması gereken bir bölgemiz. Bölgede, mevcut kapasitesini en iyi şekilde kullanan şeker fabrikası hali hazırda çalışır durumda ve halen devletimize ait.

Bu fabrika, son yıllarda artan devamlı işçi sayısı ile de pancar işleme sorunu da olmayan tesis.

Şeker fabrikalarında dönemsel çalışan işçilerin varlığını da hepimiz biliyoruz. Ancak, şeker üretiminde tecrübe isteyen çok önemli noktalar var. Bu durum devamlı çalışan personelin önemini ve üretim kalitesindeki etkisini de ortaya koyuyor.

Üretilen pancarın işlenmesinde sorun olmayan Elazığ’da karşımıza başka problemler çıkıyor.

Uluova, Kuzova, Karakoçan bölgesi gibi önemli üretim noktalarına sahip olan Elazığ’da özellikle Uluova’da yaşanan enerji problemi o bölgedeki üreticiyi sulu tarımdan, dolayısıyla şeker pancarı üretiminden uzaklaştırmış, ödenemeyen 11-12 milyon lira civarındaki elektrik faturaları üreticinin belini bükmüş durumda.

Genele bakıldığında büyük rakamlar gibi görünmese de köylü bu bölgede artık pancar üretemez durumda. Bununla birlikte de sulu tarımı terk etmek zorunda kalmış.

Benzer sorun diğer üretim noktalarında da kendini göstermeye başlamış. Su demek üretimde zenginlik demek rekoltede yükseklik demek.

Henüz yol yakınken küçük müdahalelerle yapılabilecek çok şey var. Örneğin Kuzova, Keban barajından pompa sulama ile besleniyor. Ancak burada da zaman zaman yaşanan teknik aksaklıklar üretime sıkıntı veriyor. Yıllık 7-8 bin dekar civarında bir alanda pancar ekiminin yapıldığı bu bölgede yaklaşık 50 bin ton şeker pancarı üretiliyor.

Aynı şekilde Kanatlı barajının randımanlı çalışması, devrede olması gerekiyor. Kapalı sulama sistemleri düzgün çalışırsa Karakoçan ilçesi civarında yine 70 bin dönümü aşan bir alan sulanabilecek demektir. Bu da münavebeli ekimde 10 bin dekarı aşan dolayısıyla 70 bin ton civarı şeker pancarı üretimi demektir. Bu rakamları özellikle veriyorum ki üretim noktalarının kıymeti anlaşılsın.

Bölgeye 6 MW GES yapılacağı konuşuluyor. Şunu unutmayalım tarımda üretime yapılacak her yatırım ülke ekonomisine onlarca kat fayda sağlayacaktır.

İki günlük Elazığ ziyaretimde gördüklerimi, üreticilerin aktardıklarını sizlerle paylaşmak istedim.

Bugün sebep her ne olursa olsun şeker ithalatından bahsediyorsak, üretime destek vermemiz gerekliliğini de çözüm yolu olarak konuşmamız lazım değil mi?

Çiftçimize gerekli destekleri verirsek, ülke ekonomisinde sıkıntıya sebep olan bu ve benzeri konuları aşmak işten bile değil.

Çiftçimizin tek derdi üretim olacak şekilde onlara güven vermeli ve önleri açılmalıdır.

2017’de yaklaşık 150.000 ton şeker pancarı işlemesi yapılırken 2020’de 250.000 tona yaklaşmış bu rakam. Demek ki, eski bölgelerdeki sorunlara odaklanıp yeni bölgelerinde üretime kazandırılması ve oluşabilecek sorunların şimdiden önlenmesi şeker üretimimizde farklı bir sonuca ulaştıracaktır bizi…