Balık yasağının kalkmasıyla tehlikeli iş kolu olan balıkçılık vira bismillah diyecek, ama balıkçının kasasında bir dolu sorunlarla…
Hamsisi bol bir sezon bekliyormuş bizi. Türkiye ekonomisine ihracatta 40 milyarı aşkın bir rakam, içeride de 10 milyarı geçen bir tüketim ile ekonomiye kazanç sağlayan, doğrudan 40 bin kişinin dolaylı olarak da 350 bin kişiyi ilgilendiren bir sektör. Beş tarım işçisi bir balık işçisine denk geliyor. Balıkçılarımıza öncelikli olarak ellerine sağlık diyorum. Bunlar işin güzel kısımlarıydı.
Sezon açılacak ama su yüzüne çıkacak sorunları, Sür-Koop başkanı Ramazan Özkaya ile konuştuk. Birkaçını paylaşmak istiyorum.
40 TL’ye dayanan mazot fiyatlarında düzenleme yapılmalı. Çünkü kontağı açıp denize açılan her balıkçının %50’yi aşkın gideri mazot. Eğer mazotta lüks yatlarda olduğu gibi en azından vergilerde indirim gibi bir destek verilmezse maliyetleri karşılamak için balığın küçüğüne büyüğüne bak(a)madan avlamak zorunda kalacak. Bir kere doğum yapmadan avlanan balık, hayvancılıkta çoğalmayı sağlayan dişi büyükbaşların ya da küçükbaşların kesime gitmesiyle azalan hayvan sayıları gibi aynı sonucu ortaya çıkaracak. Yıllık avlanan balık miktarı 500 bin tonlardan bu dönemde 328 bin tonlara düşme sebeplerinden biri bu şekilde avcılık yapılması diğer bir sebebi de kotanın olmaması!
Amatör balıkçılık adı altında yapılan avlanmanın denetimlerdeki sıkıntısı, ticari avlanmaya çok ciddi engel olduğunu görmek ve ona göre önlemini de almamız gerekmektedir. Denetimsizlik, teşviki artırmış ve bununla beraber yasa dışı satışların ortaya çıkmasıyla, ticari balıkçıların av sahalarını işgal sonucunu doğurmuştur. Özkaya, bunun için amatör balıkçıların teknelerinin ayırt edilebilir olması, haftanın belli günlerinde avlanmaları,5 kilo kotanın kesin bir şekilde uygulamada olması vb. gibi önlemlerin alınması gerektiğini vurguladı.
Balık eğitiminin ilkokullarda başlaması gerektiğini söyleyen başkan, denizlerimizin, balık stoklarımızın, tüm dünyada üretimin her noktasını etkileyen iklim değişiklikleri ve çevre faktörlerinin içinde bulunduğu bir müfredatla ilgili bakanlığın derslerde bilinçlendirme yapılması gerektiğini söyledi.
Kendi düşüncelerime gelince; üç tarafı sularla çevrili, içeride de yetiştiricilik noktasında en üst seviyede olabilecek bir coğrafya ve iç sulara sahibiz. İnsanın aklına balıkçılık ve suyla ilgili bakanlık niye kurulmuyor sorusu geliyor. Ya da en azından bu konularda Çevre Bakanlığı dahil olmak üzere birkaç bakanlık sorumlu iken (ki en az yetki belki de Tarım ve Orman Bakanlığında), yetkinin tamamen Tarım ve Orman Bakanlığı ve Bakanlığa bağlı Su ürünleri Genel Müdürlüğü’nün olması gerekmiyor mu? Bu hızlı azalmayla değil torunlarımız, çocuklarımızın bile balık yemesi tehlikede iken düşünmek lazım. Bizler Yunanistan’a balık yemeye gidebilir miyiz ne dersiniz?