İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kırsalın Modası Geçmez Ama Ya Geleceği?

“Kırsal alanı modası geçmeyecek bir alan olarak görüyoruz.” Bu sözler, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’a ait. Üstelik Tarım ve Orman Şurası’nın kırsala yönelik atölye programında dile getirildi. Elbette temel konu, kırsal kalkınma ve köyden kente göçün önlenmesiydi.

Cevdet Yılmaz, Türkiye’nin tarımsal üretimde ne kadar verimli bir ülke olduğunun altını çizdi. Yapılan çalışmalar sonucunda, 206 farklı ürün yetiştiren; sebze üretiminde dünyada dördüncü, meyve üretiminde ise altıncı sırada yer alan bir ülke olduğumuzu vurguladı. Tohum üretimimizin %97’sinin ülkemizde gerçekleştirildiğini ve 117 ülkeye ihraç edildiğini belirtti.

Ancak burada önemli bir ayrım yaptı: Üretim değeri ile alım-satım sonucu oluşan katma değerin birbirine karıştırılmaması gerektiğini söyledi. Hollanda’nın bu konuda örnek gösterilmesini ise yanlış buldu.

Cevdet Yılmaz, bugüne kadar TKDK, kırsal kalkınma ve Uzman Eller projeleri kapsamında 96 bin projenin hayata geçirildiğini, toplamda 126 milyar lira destek sağlandığını ve 281 bin kişiye istihdam oluşturulduğunu belirtti. Kırsalda gelir seviyesi en düşük kesim olan orman köylülerine yönelik ise ORKÖY kapsamında 285 binden fazla projeye 34 milyar lira destek sağlandığını ifade etti.

Şimdi asıl meseleye gelelim: Tarıma yönelik verilen destekler, kırsalda yaşayan insanımızı yerinde tutmak için yeterli oldu mu?

Üretim büyüklüğümüze rağmen, neden katma değeri yüksek ürünler üretemiyoruz? Neden kırsaldan göçü durduramıyoruz? TKDK tarafından verilen desteklerin etki analizi yapılıyor ama diğer destek mekanizmalarında neden böyle bir değerlendirme yok?

Bir soru var ki cevabı her şeyi özetliyor: Kırsal kalkınma sadece tarımdan mı ibaret?

Eğitim, sağlık, gençlik, ulaşım, teknolojik altyapı, sosyal yaşam ve internet erişimi kırsal kalkınmanın temel unsurları değil mi? Sadece tarımsal üretimi artırmanın yetmediği ortada değil mi? Tarım, tüm zorluklara rağmen üretmeye devam ederken, sağlık ocağını açması gereken Sağlık Bakanlığı, okulu açması gereken Milli Eğitim Bakanlığı ve diğer hayatın önemli noktalarına dokunan bakanlıklar neden kırsalda görünmüyor? Zincirin halkası nerede kopuyor?

Toplantıda yanımda oturan arkadaş, çarpıcı bir örnek verdi: Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesine bağlı Ömerbey köyünde son kalan akrabası da geçtiğimiz hafta köyü terk edip İstanbul’a yerleşmiş!

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 37 bin köyde anket yaptı. Sonuçları bilmiyoruz, ama tarıma dayalı sanayi gelişmeden kırsalda huzur bulunamayacağını biliyoruz!

Pandemi döneminde, refah seviyesi yüksek bir grup insan kırsala yerleşti. Peki, bunun tarımsal bir yönü var mı?

Macaristan’da en küçük yerleşim birimi 3 bin nüfuslu köylerden başlıyor. Orada kadınlar, gündüz ahırda çalışıp, akşam kendi kültürlerine uygun sosyal etkinliklere katılabiliyor. Peki, bizim mahalleye dönüşen, üç beş haneli köylerimizde böyle bir sosyal yaşam mümkün mü? Sn. Vahit Kirişci’nin ifadesiyle, “yığılma” yaşadığımız büyükşehirlere mi mahsus bu tür sosyal imkanlar?

Kırsalı bir “moda” olarak görmekten vazgeçip, tarımı tarımcıya, ormanı ormancıya bırakmanın zamanı gelmedi mi? Üstelik hak ettiklerinden bir lira fazlasını vererek…