Pandemiyle başlayan, ardından ekonomideki sıkıntılarla derinleşen sorunlar, ülkede çarkların her yerde aksamasına yol açtı. Giderek kötüleşen ekonomik şartlar, toplumun birçok kesimini zorluyor. Gıdaya ulaşamamak her şeyi yaptırır derler ya, işte o noktaya geldik.
Bir TV programında, sunucunun “Kıymayı 300 TL’ye alamaz mıyız kasaptan?” sorusuna, Tarım Bakanı Sn. Yumaklı’nın cevabı gayet netti: “Biz eti kasaba kadar getiriyoruz. Ancak kira, SSK, vergi, personel, elektrik gibi giderlere müdahale edemeyiz.” Bu açıklama, maliyetlerin tek sorumlusunun bakanlık olmadığını ifade ediyordu. Ancak Ticaret Bakanlığı, birçok yerde olduğu gibi bu konuda da üzerine düşeni yapıyor mu konuşulmalı!
Hayvancılık sektöründe ithalatı ESK’nun yapması kararı alındı. Ancak bu durum, daha önce bu işi yapanların tepkisini çekiyor. İthalat lobisi ve bürokrasinin perde arkasında gerilim yaşanması muhtemel. Yalnızca ithalat lobisi değil, büyük gıda firmalarının da bu durumdan rahatsız olduğunu söylemek yanlış olmaz. Atalarımız “Bal tutan parmağını yalar” demiş, ancak bu söz adeta “imkânı olan herkes hırsızlık yapar” anlamına gelmiş gibi!
Ülkemizdeki bürokratik dengeler de, işlerin yolunda gitmesini zorlaştırıyor. Ocak ayında hayvancılık sektörüne dair planlar açıklandı. Bölgelere uygun damızlık hayvanların yurtdışından getirilip küçük üreticiye dağıtılacağı söylendi. Ancak, bu planın hayata geçmesi bile 10 ay sürdü. Ekim ayında Iğdır’da nihayet bir hareketlilik gördük. Peki, bu 10 aylık gecikmenin sebebi neydi? Kimler sorumlu? İçerideki hayvan varlığını artırmanın üç yıl süreceği söylenirken bu gecikmenin izahı ne olabilir?
Çiftçilerin tepkisi de giderek büyüyor. Özellikle domates üreticileri, ürünlerini ya satamıyor ya da çok düşük fiyatlara satmak zorunda kaldılar. Ürünler ellerinde kaldığı için bakanlığın müdahale ederek ürünleri satın alması gerektiği düşünülüyordu. Ancak bu müdahale de gerçekleşmeyince çiftçiler daha da tepkili hale geldi. Geçen sene domatesin para etmesi nedeniyle fazla üretim yapılmış olabilir. Peki, bu durum zamanında takip edilemedi mi? Bakanlıkta alıp değerlendirme gücü olan müdürlükler, fazla üretilen bu domatesin en azından bir kısmını alarak çiftçilerin yükünü hafifletemez miydi? Tarımda üretim planlaması da, bu jestle başlatılamaz mıydı?
Öte yandan, gıda denetimleri de sıkılaştırılmış durumda. Bazı firmaların bu denetimlerden memnun olmadığı ve bakanın görevden alınmasını istediği söylentileri yayılıyor. Denetimlerin nasıl yapıldığı sorgulanıyor. Örneğin, yüzlerce şubesi olan bir firmadan sadece iki noktadan örnek alınarak sonuç açıklanıyor. Peki, aynı dönemde diğer illerdeki şubelerden de numune alındı mı? Sonuçları nasıl? Alınmadıysa bunun sebebi soruldu mu? Aynı süreçte, et temin merkezine gidildi mi? Türkiye’deki tüm şubeleri suçlanmış olmuyor mu? Bunca zamandır da listelerin açıklanmasına engel olan kim ya da kimlerdi? Ters yüz olan ekonomi yüzünden mi açıklanamadı yoksa?
Şimdi bütün bunları üst üste koyduğumuzda, yapılabileceklerin yapılmadığı bir ortamda, birileri birilerine çelme takmaya çalışmıyor mu? Siyaset bu işlerin neresinde?
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın sunumuyla başlayan bakanlığın kitapçığındaki verilere göre, Türkiye’de aşırı yoksulluk sınırının altında kalan hanelerin sayısı 3 milyon 876 bin 933’e ulaştı.
Sonuç olarak, ekonominin bozulduğu, alım gücünün düştüğü bu ortamda, çözüm bulamayan siyasiler ve diğer unsurlar, sistemin içine sızan fırsatçılara kapı açtı. Ancak hırsızı yanlış yerde aramayalım. Görünen o ki, gündem değiştirmek ya da ters giden işlerini düzeltmek için birilerini istemeyenler dış güçler değil, içeridekiler!
Kabine değişimi sorunu çözecek mi sizce?